30 Mart 2014 Pazar

ANNNNNE KIZIN ÇİZKEK YAPTI...


                   Merhaba eyy dostlar görüşmeyeli nasılsınız kocaman pazar günü baya heyecanlı geçti seçimler bitti oylar sayıldı insanların gerildi sevindi derken eski günü eskitip yeni güne de girdik bile yeni iş gününe az kalmış olmasına rağmen benim uykum yine çoook uzaklarda sere serpe kendini gezdiriyor anlaşılan. :) 

                   Hazır uykusuzken sizinle yeni deneyimlediğim bir keki paylaşmak istedim. kızım bi git gecenin bu saatinde demeyin öyle küçümsemeyin anlatacağım kekin adı dünya mutfağında peynirli kek(cheesecake) diye tanınır bizim ahalı çizkek der ona. ha ben yeni tanıştım böylesiyle orası ayrı mevzu :) mutfakla aram çok iyi değildir beni bilenler bilir ayda yılda bir kere mutfağa girerim onu elime yüzüme bulaştırıp çıkarım.  Aslına teorim süperdir de pratiğe dökmeyi pek sevmiyorum sanırım  Daha şehriye çorbasını yaparken bile zorlanıp sıkılırken, mikserle blenderi karıştırırken kalktım çizkek yapmaya niyetlendim. 

                      Canım annemin endişeli bakışları ve biraz çekingen yaparsın kızım olmasa canın sağ olsun diye cesaretlendirmeleri sonucun da nasıl oldu da becerdim bilemedim ama çok güzel bir çizkek yaptım. 
Evet dediğim gibi çook zor ve biraz meşakkatli oldu yani benim açımdan :) ama sonuç bir harikaydı. istedim ki sizde yapıp yiyin.:)

             Çizkek serüvenim çok sevdiğim bir ablamın verdiği tarifle başladı. aslında ben hiç sevmem bu keki ama ablamın yaptığı o kadar lezzetliydi ki ben bile yapmak için kolları sıvadım.

              Peki neden bu kadar zordur çizkek pek tarifi verilmez yemeği çok iyi yapanlar bile cesaret edip de vermezler bu tarifi tadı ilginçtir tatlı ve tuzlunun birleşimidir öyle herkes sevmez o tadı dilinizde tatlı bir geçiş yapılması zorunludur ortada bir yerde değildir ya çok sevilir tadı yada hiç sevilmez ama benim çizkekimi herkes sevdi.

                      Biliyorum çok konuştu diyorsunuz tamam tamam tarifini vericem de içimde kalmasın o kadar anlatmışken bide üstüne yine deli gibi araştırmışken çizkekin tarihinden bahsetmeden geçmeyeyim sizde kırmayın beni okuyuverin bir zahmet :)

             Bir rivayete göre  mö  4000  yıl öncesinde yunan dönemine dayanıyor yunanlı amcalarımız önce bu keki olimpiyatlarda atletlere yedirmişler anladığım kadarıyla keki oraya yakıştıramamış daha romantik olsun diye gelin ve damatlarına sunmuşlar peynir bal ve yulaf'dan yapılan düğün pastalarıymış zaten bu kadar özenilen keki de atletler yemeyiversin canım  gelinle damata daha bir yakışır doğru düşünmüşler :-) sonra yaratıcı amerikalı abilerimiz keki geliştirmiş özel bir peynir kullanmışlar diğer ülkelerde bunlardan kopya çekmiş benzetmeye çalışmışlar içine temel malzeme olarak ekşi krema ve süzme yoğurt kullanmışlar biz türkler ise labne peyniri ve ya lor peynir tercih ediyoruz. Başka seçenek yok sanırım alışverişi yapanlar bilir peynir fiyatları almış başını gidiyor ülkenin hali malum ayyy yine ben lafa çok dolandım fazlada sabırsızlandırmadan tarifi sizinle paylaşayım şekerler.


MALZEMELER
2 adet klasık kepekli bisküvi
2 kaşık tereyağı
400 gr labne peyniri
1 paket süt kreması
Yarım limon suyu
1.5 bardak şeker
3 tane yumurta
1 paket vanilya
Üzeri için hazır meyveli sos

YAPILIŞI
İlk önce bisküvileri rondodan geçiriyoruz sonra bir kenarda tereyağını yakmadan eritiyoruz bisküvilerle karıştırıyoruz.
Kelepçeli kek kalbına döküp elimizle bastırıyoruz.(ilk aşamayı bitirdik.) kek kalıbınız bir kenara alıp bekletiyoruz.

Derin bir kaba yumurtaları ve şekerleri koyup köpürene kadar çırpıyoruz içine labne peyniri, limon suyunu, süt kremasını, vanilyayı ekleyip fazla karıştırmadan harmanlıyoruz kek kalıbına tabanı hazırladığımız bisküvilerin üstüne döküyoruz 180C de en az 50 dk pişiriyoruz. pişen kekimiz kelepçeli kalıpdan cıkarmadan en az 4 saat buzdolabında dinlendiriyoruz. soğudukdan sonra üzerine arzu ettiğiniz meyveli sosları hazırlayıp dökebilir istediğiniz şekilde süsleyebilirsiniz.


PÜF NOKTASI: fırına kekimiz verirken yarım su dolu tepsiyi fırının tabanına üstüne ızgara ve üstünede kek kalıbımız koyuyoruz çünkü buharda pişirmek kekimiz çatlamasın diye. 

                                                           ve tataaaaammmmm sonuç



okuyanların ağzına sağlık bana uyup bu tarifi deniyenlerinde ellerine sağlık 

                                                                                                            afiyet olsun

                                                                                      mutlu kalın hoşçakalın dostca kalın iyi geçeler....

BAZILARI KÜÇÜK DAĞLARI BEN YARATTIM DER…

     
           Allah'ın hepimize doğuştan verdiği özel yetenekler vardır. kimimiz çok güzel şarkı söyleriz, kimimiz çok güzel resim yaparız, kimiz çok güzel dans ederiz ama çevremizde bizi şaşırtan öyle insanlar vardır ki övülesi yetenekleri olmadığı halde kendini mükemmel görürler her konuda yetenekli  becerikli olduklarını düşünür küçük dağları kendilerinin yarattıklarını sınırlar.  


           
         
           psikolojide böyle karaktere narsistik karakter denir. kişinin kendisine tapması aşık olması anlamına gelir. ciddi bir psikolojik hastalıktır. kişilik bozukluğu da denilir. neyse bu kadar kitap bilgisi verdikten sonra kendi gözlemlerimden ve araştırmalarımı sizlere anlatayım. 
              

            İlgilenenler bilir Pazarlama da ve halkla ilişkilerde bir deyim vardır. “insanın kendisini satması” işte bu mucizelerin yaptıkları da tamda budur. Attıkları her adım önemli, yaptıkları her şey mükemmel yaşadıkları her an özeldir :)



                  Hepimizin çevresinde az veya çok böyle minik kral ve kraliçeler doluyken ne kadarını normal görmemiz gerekiyor ya da nasıl davranmak gerekiyor diye düşünmeye başladığım vikipedin yardımını da almadım değil.. kitaplar, makaleler okuyup dost sohbetlerinden sonra genel ortak fikirleri birleştirip sizlere anlatmak istedim.


            Çevremizdeki  şehzade ve peri kızlarını analiz ettiğimizde genelde bu insanların çevrelerini yoran, sıkan, karşısındaki insanın hayatını çekilmez hale getiren karakterler olduğunu sezinledim.

       Ne yazık ki böyle insanların son zamanlarda arttığını farkettim geçmişinde sevmeyi bilmeyen ve aşağılık duysunu tadmiş insanlarda bu rahatsızlık ortaya çıkıyor. böyle karakterler kendi doğrularının dışında diğer insanların doğrularına tahammülleri yoktur, saygı gösteremezler, küçük düşürmek için, ayıplamak için fırsat kollarlar ya da saygı göstermeyi deneseler bile bir noktada patlarlar J

              Her insanın kendi içinde kurduğu özel bir dünyası vardır. doğruları, yanlışları, duvarlar, sınırları vardır. fakat eğosu yüksek insanların dünyaları gerçekten bambaşka kendileri merkezdir en zoru da budur onlar için kendilerini o kadar sıkar ve yorarlar ki sonunda depresyon panik atak gibi derin rahatsızlıklarla karşılaştıklarını görürüz. eğosu yüksek olan insanların doktora depresyonda oldukları için gittikleri de bir gerçektir.  

                 Yapılan tetkikler de bu hastalıkların genelde narsistik kişiliklerde olduğunu gözlemlenir. hayatlarında yer verdikleri insanlar onların ihtiyacını en iyi şekilde tatmin edenlerdir. Bu kişiliklerin kendilerini koruma şekilleri de farklıdır öfke nöbetleri ile korkutup sindiren eleştirilmeye dayanamayan kendi camdan duvarlarını yıkacak olan tehlikeleri kendi öfke nöbetleriyle savurup uzaklaştıran yeteneklerdir. herhangi eleştiriyle karşılaştıklarında  “boyum kısa, ama aklım uzun” “kıroyum, ama para bende” gibi komik savunmalara geçerler. kendi fikirlerinin dışında başka fikirlere tahammulleri yoktur. eminim hepimizin aklına birileri gelmiştir. :) 

                              Çevremizdeki bu insanlara nasıl davranmalıyız bu insanlarla yaşamımız nasıl devam ettirmeliyiz öncelikle iyi bir sinir sistemine sahip olmak gereklidir. :) kendimiz yıpratmadan hırpalatma'dan ya da onları üzüp hırpalamadan gerçekleri nasıl kabul ettirmeliyiz. hani derler ya tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır tatlı tatlı kırmadan tedaviye ihtiyaçları olduklarına inandırmak lazım.


            Böyle insanların size güven duymasını sağlamalı şaşırtmadan onlara güven vermek gerekir ama kendi kişiliğinizden ödün vermemek de lazım o ince çizgiyi çok iyi belirleyip sınırları geçmemelerini sağlamayı başarmalıyız.

         
         Narsist kişiliklerle dertleriniz paylaşmayın anlamalarını beklemeyin hatta can sıkıcı konuları konuşmamaya özen göstermeliyiz. çünkü kendi canları yanmadıkca karşısındakini anlamaları zordur kafa yormazlar. şimdilik benden bu kadar sevmek ayrı bir duygudur böyle arkadaşlarımız bırakmak yerine onlarla mesafeyi koruyup hayatınıza girmelerini engellemeliyiz ve kendi keyfimize bakmalıyız onlar önemliyse bizde önemliyiz unutmamak gerekir :)

   
            Bir küçük tavsiyede benden tabi eğer hiç narsist özellikleriniz yoksa biraz imrenip de sizde küçük özelliklerini kendinize örnek alabilirsiniz çoğu zarar ama azıda karar derler büyükler. :)
    
                          EGOZSUZ ÖZGÜR KEYİFLİ ZAMANLAR DİLEĞİYLE 
                                                                                                                       görüşürüz. :)