28 Mayıs 2014 Çarşamba

GÜNE BÖYLE BİR YAZIYLA UYANMAK....

OLGUNLAŞMAK...
Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.
İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.
Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık.
Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.
İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.
'Ben demiştim' ,'ben bilirim', 'ben zaten anlamıştım',
Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.
İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum.
Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.
Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine.
Kestirmeleri de öğrendim gide gele.
Boş geçen her saniye değerli artık.
Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.
Gerektiğinde 'HAYIR' demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.
Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.
Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.
Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.
Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar.
Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.
Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.
Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.
Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum.
Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .
Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.
Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.
Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.
Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.
İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor.
Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.
Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.
İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.
Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum...
-Can Dündar
bu yazıyı sabahın ilk saatlerinde okuduğumda beni o kadar etkiledi ki sizinle paylaşmak istedim can dündar'ın bu anlamlı yazısı dilerim size de yol gösterir....

8 Mayıs 2014 Perşembe

BÜRO DA WAFFLE KEYFİ



ayyyyy vallahi şu yukarıda görmüş olduğunuz şaheserin % 80 i bana ait şekerlerim bunu ben yaptım diye övüne övüne, büyüte büyüte de anlatabilirim hiiiç çekinmem....

 üstelik bunu bir muhasebe bürosunda yaptık belki bilirsiniz muhasebe büroları insanların yoğun ve stresli çalıştıkları ortamlardır iş arkadaşlarım olarak biz bu durumu en az seviyeye indirmenin yollarını arayıp buluyoruz, hem işimize hemde hobilerimize zaman ayırıyoruz çalıştığım yerin bana çekici gelmesinin belkide en büyük nedeni budur.

 neyse sohbetimize tatlılar tatlısı patronumun muhteşem el lezzeti ve benim üstün maharetim sonucu yukarıda görmüş olduğunuz tatlı ile devam edelim, emeklerimiz sonucunda görüntüsü ile içinizi gıdıklayan wafflemız dostlarımız tarafından çok da beğeni gördü.

 Hem kolay, hem göz doldurucu, hemde lezzetli insan başka ne ister ki!

 Bu kadar övdükten sonra tarifini de vereyim şekerler sizde yapın bakalım.

KREP HAMURU
3 yumurta

1.5 su bardağı un

1 su bardağı süt

yarım bardak su

bir tutam tuz

3 çorba kaşığı sıvı yağ
  
malzemelerimizi mikserle kek gibi uzun süre karıştırıyoruz, sonra tost makinesini ısıtıp bir kepçe döküp kepçenin tersi ile yayıyoruz tost makinemızı kapatıyoruz kendini toplayıp da ızgamızdan bırakınca birazda pembeleşince pişmiş sayılır ki tavada krep yapar gibi kızarmıyor böyle olmasını beklemeyin, krep makineniz varsa daha güzel olur sonra pişirdiğimiz krepleri geniş bir tabağa alıyoruz buraya kadar her şey yolunda gittiyse bundan sonrada gider emin olun. 

İÇ MALZEMESİ
 2 adet kivi 

2 adet muz

yarım kilo çilek

1 küçük kavanoz nutella 

1 paket çikolata sosu

meyvelerimiz'den çilekleri ikiye bölün, muzları yuvarlak yuvarlak dilin, kivileri de yuvarlak yuvarlak diliniz içininde dilimleme aşamasını atlattık. 

çikolata sosumuzu paketin üstünde yazılı şekilde hazırlıyoruz, sütle yapmanızı öneririm;

hafif pembeleşmiş krepleri tek tek alıp içine nutellayı sürüyoruz, daha sonra kreplerin yarısına meyveleri diziyoruz keyfinize bağlı istediğiniz meyveleri kullanabilirsiniz biraz çikolata sosunu üstünde gezdiriyoruz meyvelerimizin sonra yarısı açık da kalan krepi üstüne kapatıp çikolata sosumuz, fındık yada ceviz ile süslüyoruz, bundan sonra nemi yapıyoruz ellerinizle hazırladığınız kalori bombasını afiyetle yiyoruz..

  Arkadaşlar vermiş olduğum bu tarif 5 kişiliktir, süper bir enerji deposudur 1 porsiyon waffle 270 kcal' dir buna rağmen her kilo veren diğer gıdalar gibi güzel olması kaçınılmaz sondur. 

Wafflemiz yerken keyif ve kcal alacak çikolatanın size sunduğu rahatlama hissini ve doping etkisi farkedeceksiniz size naçizane önerim öğlen yemeğini hafif yiyip arkasından dost sohbeti, harika bir türk kahvesi eşiliğinde waffle'in lezzetin de kaybolmanız....  

Günün geri kalanını daha iyi geçirmenizi sağlayacak benden demesi...

kendinize dikkat edin görüşmek üzere..... 



30 Nisan 2014 Çarşamba

PRATİK BİLGİLER 1

                  Selam canlarım yoğun bir haftanın tamda ortasından sizlere selam atıyorum bugün, stresli ve sıkıntılı zamanları bizlere unutturacak özel zamanların ilk adımını attık bu hafta tüm güzellikleriyle, bolluğu, bereketi ile geldi nisanın ayının gidişi mayıs ayının gelişi ile İslam alemi için kutsal aylardan olan üç ayların başlangıcı recep ayının ilk günü yaşadık. Ben bu özel ayları atlamak istemedim yarın regaip kandili umarım herkes için hayırlı gelir kutsal aylarımız kalbinden güzellik geçirenlerin tüm müslümanlar'ın dualarını rabbim kabul eder.

Bu güzel ayların gelmesiyle birlikte yemek heyecanı da yavaş yavaş sarmaya başlayacak etrafımızı özel yemeklere verilen önemde giderek artacak evlerde telaşlı hazırlıklar yapılacak tabi hal böyle olunca benimde boş durmaya pek niyetim yoktu sizlere işinize yarayacak güzel bilgileri araştırıp okuyup paylaşmak istiyorum.

Yeni evlenen, yemek yapmaya yeni başlayan, bu işin ustası olup da bilip de unutanlara yardımcı olacak hepimiz için zaman kazandıracak işimizi kolaylaştıracak pratik bilgileri topladım bunların bir bölümünü şimdi paylaşmak istiyorum tabi bu okuduklarınızla sınırlı kalmayacak arkası gelecek. lafı yine pek bi uzattım ama sizinle sohbet etmeye bayılıyorum tamam tamam veee başlıyorum işte benim ev sevdiğim sebzelerden birisi olan patateslere ilk sözü vermek istiyorum nede olsa benim için özeller. 

patatesleri haşlarken içine 1 kaşık sirke koyulursa haşlanma sırasında dağılmasını önlemiş olursunuz.

balıkların daha beyaz pişmesini istiyorsanız kaynama sırasında içine limon sıkınız.

balık kokan tavalarınızı limon kabuğu ile silerseniz kokusu yok olur.

karnabahar haşlanırken suyuna biraz süt katarsanız hem kar beyazı olur hemde haşlama anında çıkan kötü kokusunu yok eder.


kaymağı taze saklamak için süt içindeki bir kapta muhafaza ediniz.

limonlar eğer kurumuşsa ve suyu çıkmayacak durumda ise kaynar suda 5 dk kaynatın.

ateşte eritilen tereyağının içine 1 kaşık zeytinyağı katarsanız yanmasını önlersiniz.

patlıcanları soyduktan sonra üzerine tuz serperseniz acı suyunu hemen salar.

bu gecelik benden bu kadar kendinize dikkat edin görüşmek üzere canlarımmmm...

27 Nisan 2014 Pazar

ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK

              Merhabalar nasılsınız diye soracağım ama buradan cevap almam çok zor biliyorum. Havaların ısınması ile birlikte umarım harika bir Pazar günü geçirmiş ve yeni bir haftaya başlamak için kendinizi mükemmel hissediyorsunuzdur. Benim Pazar günümde bir harikaydı güzel bir uyku çekmiştim, dinlenmiş olarak güne başladım, daha sonrada arkadaşlarıma birlikte sinema izlemenin tadına vardım ki izlediğim filmi sizinle sonra paylaşacağım hiç merak etmeyin.

               Pazar günlerini dört gözle beklememin en önemli sebeplerinden biri de beni en çok mutlu hissettiren sabah uyandığımda kahvemi ve kitabımı elime alıp yarım saat bile olsa beynimi dinlendirdiğim anlardır, bu sürede kendimi okuduğum kitaba odaklayıp ruhumu yaşadığım dış dünyadan soyutlarım benim için bu dakikalar çok özel çünkü haftanın yorgunluğunu attığım, yoğun iş yaşamından uzaklaştığım, günü durdurduğum dakikalardır, bugünde aynı keyif almışken sizinle bana bu anları yaşamamda eşlik eden kitaplarımdan bir tanesini paylaşmak istedim.  

 Kitabımı size anlatmadan önce sizinle biraz dertleşmek istiyorum, çevreme baktığım da kendimde fark ettiğim en iyi özelliklerden birisi kitap okumaktan aldığım zevk okurken sıkılmadan, sayfaların kokusunu içine çekerek okumak özel bir ayrıcalık benim için. İnsanlar online ortamda istenilen bilgiye kolayca ulaştıkları için kitapların pabuçunu dama attılar kimisi için kitap okumak zaman kaybı, kimsi içinde gereksiz kağıt israfı benim gibi eski alışkanlıklardan vazgeçmeyenler için kitap okumak bir tür dinlence bir tür keyif unsuru. Türkiye'de Yapılan araştırmalar sonucu 100  kişiden sadece 4.5 kişi kitap okuyor  bu oran çook çok düşük ve üzücü kitap okumak sakinleşmek demek, kitap okumak bambaşka alemlerde gezmek demek, kitap okumak empati yeteneğimizi geliştirmek demek bence ülkemizde ki insanların buna ihtiyacı var. bilinçli bir toplum olma yolunda umarım ilerde daha iyi sonuçlara ulaşırız.

                      Neyse asıl konumuza dönelim bu aralar zevkle okuduğum kitaplardan birisi Uğur KOŞAR'ın ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK kitabı itiraf etmeliyim ki kitap benim için biraz hafif kaldı öğretimi açısından, tevekkül açısından zaten bilgilerimin olmasının yanı sıra aklımdan uçup gidenleri hatırlatması bakımından çok faydasını gördüm, tevekkül etmenin insana sunduğu huzur ve iç rahatlığı bir kez daha anımsamama neden oldu yaşadığımız hayata öylesine kendimizi kaptırıyoruz ki bazen teknoloji'inin hızlı ilerlemesi, iş yaşamın getirdiği stresli anlar, beklentiler, kayıplar derken giderek Allah'a duyduğumuz güvenin azalması, kendimiz kaptırdığımız dünyada nereden gelip nereye gittiğimizi bu dünya ya asıl geliş sebeplerimi unutmamıza neden oluyor, işte tamda bu durumdayken Uğur KOŞAR’ın ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK kitabı devreye giriyor ve sizi gerçeklerle yüzleştiriyor, bu tarz kitaplar hem öğretimi açısından hemde ruhu tekrar tekrar dinginleştirmek, unutulanı hatırlatmak açısından siz farkında olmadan sık sık okunulası baş ucu kitapların'dan  biri olarak yerini almayı başarıyor, okumanızı şiddetle tavsiye ederim.


       


                kitap benim uzun zamandır araştırdığım Allah'ın(cc) isimleri ve faziletlerini öğrenmemde ön ayak oldu. Yaşadığım mucizelerse bana doğru yolda olduğumu gösterdi itikatımı ve tevekkelimi geliştirmek konusunda yolumu açtı inanın bana bu konuda attığınız adımlarda hiç aklınıza gelmeyecek mucizelerle karşılaşıyorsunuz yaşamınıza kattığı güzellikleri gördüğünüzde şimdiye kadar neden geç kalmışım bu kadar diye hayıflanıyorsunuz  kitap'dan minik bir alıntı yapıp dikkatiniz biraz daha çekmek istiyorum Uğur KOŞAR'ın bana öğretmiş olduğu bir dua ile sizlere paylaşmak istiyorum.





“ ya vecud , ya vedud, ya zel-arşi’l- mecid! Ya mubdiü ya müid! Ya fe’alün lima yürid! Es-elüke bi nuri vechikellezi melee erkane asşik, ve es-elüke bi kudretikelleti kaderte biha ala halkık, ve bi rahmetikelleti vesiat külle şey’in. La ilahe illa ente. Ya müğis,eğisni.”

Manası:

“Ey yüce dost, ey yüce arşın sahibi! Ey yoktan var eden, var ettiğini yok eden Rabb’im! Ey her istediğini yapan Allah’im! Arşın her yanını dolduran zatının nuru hürmetine, bütün mahlukata hükmettiğin kudretinin azametine, her şeyi kuşatan rahmetinin bereketine, senden istiyorum. Senden başka ilah yoktur. Ey çaresizlerin yardımına yetişen Allah’im bana yardım et.”

            Bu duayı uğur bey sizlere 3 kere okumanız tavsiye ediyor ve neden 3 kere okumamız gerektiğini güzel bir menkıbe ile açık ve yalın bir dille anlatmış tabi sadece bununla sınırlı değil çok güzel menkıbeler, hadisler, Allah(cc) isimlerinin anlamlar var kitap'da okuduğunuzda aklınızdan çıkaramayacağınız tümcelerde bulunuyor..
   
                Bu kitap size ne kazandıracak diye düşünürseniz yaşadığınız hayata bakış açınızın değişmesine, ruhunuzla bedeniniz arasındaki iç çekişme kısmen'den olsa son bulmasına, en azından nefsiniz için güzel bir başlangıç olacak. kendinizi var oluş sebep'ini sorguladığınız zamanlarda neden dünyadayım diye kendinize sorduğunuzda kitap size çok güzel cevaplar sunacak.. biraz önce dikkat ederseniz başlangıç dedim çünkü bu kitabı okuduktan sonra kendiniz daha fazla geliştirmek isteyeceksiniz eminim. Son olarak kitap'da beni en çok etkileyen ve aklınızdan çıkarmamanızı tavsiye edeceğim bir cümleyle sohbetimizi bitirmek istiyorum.


“ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK.! KUL RABB’İNİ İMTİHAN ETMEZ!...

14 Nisan 2014 Pazartesi

BAŞLARIM BÖYLE AŞKIN IZDIRAPINA…..


Diyet diyet  diyet…..

Bu lanet şey neden yapılır ki!

     Niye bu ismi vermişler ki başka bir şey bulamamışlar mı. ne kadarda itici insanın şevkini kırmak için özellikle kurgulanmış gibi sanki değil mi. kanmayın arkadaşlarım diyet denilince insanın daha çok yiyesi geliyor hiç canınız istemediği şeyleri bile canınız çeker oluyor. pskolojik olarak kendiniz halsiz ve yorgun hissediyorsunuz tabi bu arada nefsinizde boş durmuyor sizi öylesine zorluyor ki stres ve duygusal çöküntü hallerine giriyorsunuz diyetin insan  üstünde o kadar çok zararları var ki şimdi bu konuyu ayrıntısı ile anlatmayacağım.  

Ama demeden de geçemeyeceğim  Diyeti herkes yapar da kimisi akıllı olduğundan kimisi de deli olduğundan yapar. 53 kilo olup 1,78 boyundaysanız sağlığınızda yerindeyse sırf macera için diyet yapıyorsunuz demektir bu durumda bende size uyuz oluyorum itiraf edeyim! kardeşim zaten yiyorsun kilo almıyorsun bide diyet yapacağım diye ortalara düşüyorsun hayır olan var olmayan var dimi. aç gözlülüğün lüzumu yok....


    hıhhh!! İşte bu cümlenin ardından itiraf etmeliyim ki ben tamda bu durumda var olmayanlar grubuna giriyorum.

              Bebeklik resimlerine baktığımda  sevimli tombişmi tombiş bir bebek ilkokul, ortaokul, lise yıllarında da toplu bir genç kızdım yazık lise dönemlerim gereksiz ve sağlıksız diyetleri yapmakla, veremediğim kilolara üzülmekle geçti. gel zaman git zaman üniversiteydi,  iş'ti derken arada yine derdine düşsem de çabuk geçen kilo vereceğim krizleri sonrasında aman bende böyleyim seven beni böyle sevsin  modların da kendimi teselli ettim çünkü çok yorulmuş ve sıkılmıştım. tabi zaman hızla akıp gidiyor yerinde maalesef durmuyor farkettiğim de bide ne göreyim 30'uma merdiven dayadığım gerçeği duvar gibi önümde beni karşıladı. benim açımdan kabullenilmesi kolay olmayan bir serüveninde başlangıcı oldu kendime zoraki de olsa  itiraf ettim evet 30 yaşıma tam tamına 5 ay kalmıştı. J  


30 yaş insanın kendine doğru soruları sormaya başladığı, çok anı biriktirdiği ve daha da biriktirecek olmanın heyecanını yaşadığı, artık gençlik evresinden çıkıp olgunluğa emeklemeye başladığınız dönemdir. Bende de öyle oldu ve aklımda milyonlarca soru cevaplamamı beklemeye başladı . Bu sorulardan bir tanesini sizinle paylaşayım gerisi de sonra uygun zamanlarda sohbetimizle çözeriz. 

diyet yapmaktan bıkıp usandığım zamanlarda aman beni beğenenler böyle beğensin beğenmeyen küçük oğluna almasın espirileriyle kendini avuttuğum anlarda karanlık gölgelerin ardından gelen bir soru...

Beni beğenen her türlü beğensin de ben kendimi böyle beğeniyormuydum?

peki verdiğim cevap 

 HAYIRRRRRRRRRRR!!!

Madem ben kendimi böyle beğenmiyorum  öyleyse kolları sıvamanın vakti geldi de çattı bile hem ilerde kilo vermek zor olur birde hastalıklarda boy gösterirse iş içinden çıkılmaz bir hal alır, 1,68 boyunda ve 73 kilo olup da hiçbir bahanesi (sağlık, hamilelik) olmayan ben bir şişko olarak kendimi kabul ettim ve bir yerden başlamak lazım dedim.(iyide ettim.)



          İlk iş olarak mesleği biyolog olan  fizyoloji , biyokimya eğitimi almış kendini sağlıklı yaşam konusunda geliştirmiş hatta hayat felsefesi haline getirmiş olan dostumun kapısını çaldım. Ben diyet yapmak istemiyorum çünkü sağlığım bozuluyor ayrıca hiçte sempatik gelmiyor seninde bu konuda eğitimin ve hayallerin var el ele verip bu durumun üstesinden gelebiliriz. hem hayallerine zemin hazırlamakta bana düşerdi zaten ilk iş benden başlayabilirsin dedim. sağolsun o da beni kırmadı ve bana uygun olduğunu düşündüğümüz bir liste hazırlamakla başladık işe tabi benim araştırmalarım bu sürede hiç bitmede tıkandığım noktalarda süpergirl gibi imdadıma yetişti dostum. sağlıklı yaşam koşumun üstünden 1 haftageçti ama şimdiden 1 kilo verdim çevremdekiler bendeki değişikliğin farkına varmaya başladılar ve bende kendimi iyi hissetmeye başladım bile.


               Bu işi sağlıklı bir şekilde çözmek isterken şunu daha iyi farkettim Türkiye de diyet yapmak zor!
       evet hemde baya zor cevre baskısı denilen unsur her geçen gün kendini hissettirmeye başladı bile üstümde. yakınlarım arkadaşlarım tabi ki benim iyiliğimi istiyorlardı ama değişmeyen tabularda yok değildi.  puaca, börek, pasta, yağlı yemekler, hamur işi olmadan yaşanmayacağını hatta hasta olacağımı kendime eziyet ettiğimi söyleyip durdular. Can boğazdan gelir,  yiyen dikilir yemeyen yıkılır gibi atasözleri ile de pekiştirme yapmayı da ihmal etmediler. bu sözlere bakıp da gardımı düşürürsem sağlıklı yaşamak da bunu öğrenmek de benim için hayal olur diye kendime söz verdim. Hırs yaptım azim içinde gelen pastaları börekleri itinayla geri çevirdim ilk iki gün biraz zorlandım alışılmışın dışına çıkmak zorlar insan nefsini her zaman sanırım nefsimi de susturmayı başardım şimdilik fenada gitmiyorum.

Sağlıklı yaşamayı öğreteceğim kendime tabi ben bunları öğrenirken sizleri de unutmayacağım J

    anlatmak istediğim bir dünya konu var.

      paylaşacak konuşacak daha çok bilgilerimiz olacak şu anda hem sağlıklı kilo vermenin çabalarında hemde öğrendiğim bilgileri sizinle paylaşmanın hazırlığındayım yazının devamı gelecek  hiç merak etmeyin sabaha işe gidecek bir muhasebe elemanı olarak huzurunuzdan şimdilik ayrılıyorum kendinize dikkat edin.

 görüşmek üzere.


30 Mart 2014 Pazar

ANNNNNE KIZIN ÇİZKEK YAPTI...


                   Merhaba eyy dostlar görüşmeyeli nasılsınız kocaman pazar günü baya heyecanlı geçti seçimler bitti oylar sayıldı insanların gerildi sevindi derken eski günü eskitip yeni güne de girdik bile yeni iş gününe az kalmış olmasına rağmen benim uykum yine çoook uzaklarda sere serpe kendini gezdiriyor anlaşılan. :) 

                   Hazır uykusuzken sizinle yeni deneyimlediğim bir keki paylaşmak istedim. kızım bi git gecenin bu saatinde demeyin öyle küçümsemeyin anlatacağım kekin adı dünya mutfağında peynirli kek(cheesecake) diye tanınır bizim ahalı çizkek der ona. ha ben yeni tanıştım böylesiyle orası ayrı mevzu :) mutfakla aram çok iyi değildir beni bilenler bilir ayda yılda bir kere mutfağa girerim onu elime yüzüme bulaştırıp çıkarım.  Aslına teorim süperdir de pratiğe dökmeyi pek sevmiyorum sanırım  Daha şehriye çorbasını yaparken bile zorlanıp sıkılırken, mikserle blenderi karıştırırken kalktım çizkek yapmaya niyetlendim. 

                      Canım annemin endişeli bakışları ve biraz çekingen yaparsın kızım olmasa canın sağ olsun diye cesaretlendirmeleri sonucun da nasıl oldu da becerdim bilemedim ama çok güzel bir çizkek yaptım. 
Evet dediğim gibi çook zor ve biraz meşakkatli oldu yani benim açımdan :) ama sonuç bir harikaydı. istedim ki sizde yapıp yiyin.:)

             Çizkek serüvenim çok sevdiğim bir ablamın verdiği tarifle başladı. aslında ben hiç sevmem bu keki ama ablamın yaptığı o kadar lezzetliydi ki ben bile yapmak için kolları sıvadım.

              Peki neden bu kadar zordur çizkek pek tarifi verilmez yemeği çok iyi yapanlar bile cesaret edip de vermezler bu tarifi tadı ilginçtir tatlı ve tuzlunun birleşimidir öyle herkes sevmez o tadı dilinizde tatlı bir geçiş yapılması zorunludur ortada bir yerde değildir ya çok sevilir tadı yada hiç sevilmez ama benim çizkekimi herkes sevdi.

                      Biliyorum çok konuştu diyorsunuz tamam tamam tarifini vericem de içimde kalmasın o kadar anlatmışken bide üstüne yine deli gibi araştırmışken çizkekin tarihinden bahsetmeden geçmeyeyim sizde kırmayın beni okuyuverin bir zahmet :)

             Bir rivayete göre  mö  4000  yıl öncesinde yunan dönemine dayanıyor yunanlı amcalarımız önce bu keki olimpiyatlarda atletlere yedirmişler anladığım kadarıyla keki oraya yakıştıramamış daha romantik olsun diye gelin ve damatlarına sunmuşlar peynir bal ve yulaf'dan yapılan düğün pastalarıymış zaten bu kadar özenilen keki de atletler yemeyiversin canım  gelinle damata daha bir yakışır doğru düşünmüşler :-) sonra yaratıcı amerikalı abilerimiz keki geliştirmiş özel bir peynir kullanmışlar diğer ülkelerde bunlardan kopya çekmiş benzetmeye çalışmışlar içine temel malzeme olarak ekşi krema ve süzme yoğurt kullanmışlar biz türkler ise labne peyniri ve ya lor peynir tercih ediyoruz. Başka seçenek yok sanırım alışverişi yapanlar bilir peynir fiyatları almış başını gidiyor ülkenin hali malum ayyy yine ben lafa çok dolandım fazlada sabırsızlandırmadan tarifi sizinle paylaşayım şekerler.


MALZEMELER
2 adet klasık kepekli bisküvi
2 kaşık tereyağı
400 gr labne peyniri
1 paket süt kreması
Yarım limon suyu
1.5 bardak şeker
3 tane yumurta
1 paket vanilya
Üzeri için hazır meyveli sos

YAPILIŞI
İlk önce bisküvileri rondodan geçiriyoruz sonra bir kenarda tereyağını yakmadan eritiyoruz bisküvilerle karıştırıyoruz.
Kelepçeli kek kalbına döküp elimizle bastırıyoruz.(ilk aşamayı bitirdik.) kek kalıbınız bir kenara alıp bekletiyoruz.

Derin bir kaba yumurtaları ve şekerleri koyup köpürene kadar çırpıyoruz içine labne peyniri, limon suyunu, süt kremasını, vanilyayı ekleyip fazla karıştırmadan harmanlıyoruz kek kalıbına tabanı hazırladığımız bisküvilerin üstüne döküyoruz 180C de en az 50 dk pişiriyoruz. pişen kekimiz kelepçeli kalıpdan cıkarmadan en az 4 saat buzdolabında dinlendiriyoruz. soğudukdan sonra üzerine arzu ettiğiniz meyveli sosları hazırlayıp dökebilir istediğiniz şekilde süsleyebilirsiniz.


PÜF NOKTASI: fırına kekimiz verirken yarım su dolu tepsiyi fırının tabanına üstüne ızgara ve üstünede kek kalıbımız koyuyoruz çünkü buharda pişirmek kekimiz çatlamasın diye. 

                                                           ve tataaaaammmmm sonuç



okuyanların ağzına sağlık bana uyup bu tarifi deniyenlerinde ellerine sağlık 

                                                                                                            afiyet olsun

                                                                                      mutlu kalın hoşçakalın dostca kalın iyi geçeler....

BAZILARI KÜÇÜK DAĞLARI BEN YARATTIM DER…

     
           Allah'ın hepimize doğuştan verdiği özel yetenekler vardır. kimimiz çok güzel şarkı söyleriz, kimimiz çok güzel resim yaparız, kimiz çok güzel dans ederiz ama çevremizde bizi şaşırtan öyle insanlar vardır ki övülesi yetenekleri olmadığı halde kendini mükemmel görürler her konuda yetenekli  becerikli olduklarını düşünür küçük dağları kendilerinin yarattıklarını sınırlar.  


           
         
           psikolojide böyle karaktere narsistik karakter denir. kişinin kendisine tapması aşık olması anlamına gelir. ciddi bir psikolojik hastalıktır. kişilik bozukluğu da denilir. neyse bu kadar kitap bilgisi verdikten sonra kendi gözlemlerimden ve araştırmalarımı sizlere anlatayım. 
              

            İlgilenenler bilir Pazarlama da ve halkla ilişkilerde bir deyim vardır. “insanın kendisini satması” işte bu mucizelerin yaptıkları da tamda budur. Attıkları her adım önemli, yaptıkları her şey mükemmel yaşadıkları her an özeldir :)



                  Hepimizin çevresinde az veya çok böyle minik kral ve kraliçeler doluyken ne kadarını normal görmemiz gerekiyor ya da nasıl davranmak gerekiyor diye düşünmeye başladığım vikipedin yardımını da almadım değil.. kitaplar, makaleler okuyup dost sohbetlerinden sonra genel ortak fikirleri birleştirip sizlere anlatmak istedim.


            Çevremizdeki  şehzade ve peri kızlarını analiz ettiğimizde genelde bu insanların çevrelerini yoran, sıkan, karşısındaki insanın hayatını çekilmez hale getiren karakterler olduğunu sezinledim.

       Ne yazık ki böyle insanların son zamanlarda arttığını farkettim geçmişinde sevmeyi bilmeyen ve aşağılık duysunu tadmiş insanlarda bu rahatsızlık ortaya çıkıyor. böyle karakterler kendi doğrularının dışında diğer insanların doğrularına tahammülleri yoktur, saygı gösteremezler, küçük düşürmek için, ayıplamak için fırsat kollarlar ya da saygı göstermeyi deneseler bile bir noktada patlarlar J

              Her insanın kendi içinde kurduğu özel bir dünyası vardır. doğruları, yanlışları, duvarlar, sınırları vardır. fakat eğosu yüksek insanların dünyaları gerçekten bambaşka kendileri merkezdir en zoru da budur onlar için kendilerini o kadar sıkar ve yorarlar ki sonunda depresyon panik atak gibi derin rahatsızlıklarla karşılaştıklarını görürüz. eğosu yüksek olan insanların doktora depresyonda oldukları için gittikleri de bir gerçektir.  

                 Yapılan tetkikler de bu hastalıkların genelde narsistik kişiliklerde olduğunu gözlemlenir. hayatlarında yer verdikleri insanlar onların ihtiyacını en iyi şekilde tatmin edenlerdir. Bu kişiliklerin kendilerini koruma şekilleri de farklıdır öfke nöbetleri ile korkutup sindiren eleştirilmeye dayanamayan kendi camdan duvarlarını yıkacak olan tehlikeleri kendi öfke nöbetleriyle savurup uzaklaştıran yeteneklerdir. herhangi eleştiriyle karşılaştıklarında  “boyum kısa, ama aklım uzun” “kıroyum, ama para bende” gibi komik savunmalara geçerler. kendi fikirlerinin dışında başka fikirlere tahammulleri yoktur. eminim hepimizin aklına birileri gelmiştir. :) 

                              Çevremizdeki bu insanlara nasıl davranmalıyız bu insanlarla yaşamımız nasıl devam ettirmeliyiz öncelikle iyi bir sinir sistemine sahip olmak gereklidir. :) kendimiz yıpratmadan hırpalatma'dan ya da onları üzüp hırpalamadan gerçekleri nasıl kabul ettirmeliyiz. hani derler ya tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır tatlı tatlı kırmadan tedaviye ihtiyaçları olduklarına inandırmak lazım.


            Böyle insanların size güven duymasını sağlamalı şaşırtmadan onlara güven vermek gerekir ama kendi kişiliğinizden ödün vermemek de lazım o ince çizgiyi çok iyi belirleyip sınırları geçmemelerini sağlamayı başarmalıyız.

         
         Narsist kişiliklerle dertleriniz paylaşmayın anlamalarını beklemeyin hatta can sıkıcı konuları konuşmamaya özen göstermeliyiz. çünkü kendi canları yanmadıkca karşısındakini anlamaları zordur kafa yormazlar. şimdilik benden bu kadar sevmek ayrı bir duygudur böyle arkadaşlarımız bırakmak yerine onlarla mesafeyi koruyup hayatınıza girmelerini engellemeliyiz ve kendi keyfimize bakmalıyız onlar önemliyse bizde önemliyiz unutmamak gerekir :)

   
            Bir küçük tavsiyede benden tabi eğer hiç narsist özellikleriniz yoksa biraz imrenip de sizde küçük özelliklerini kendinize örnek alabilirsiniz çoğu zarar ama azıda karar derler büyükler. :)
    
                          EGOZSUZ ÖZGÜR KEYİFLİ ZAMANLAR DİLEĞİYLE 
                                                                                                                       görüşürüz. :)