8 Ocak 2013 Salı

ADINI SADECE AŞK KOYMALI



Yüklendiğim kelimeler hep başka bir dilin habercisi bugün. Neye atsam elimi tutmuyor, ne anlatmaya çalışsam, aşk kesiyor sözümü. Hangi cümleyi kursam öznesi hep sen. Hangi yaşamda soluklansam imkanı yok, aşk beni durdurmuyor.

Sahi sen kaç zamandır içimdeydin de gün yüzüne çıkarıverdin kendini kendini böyle apansız? Kaç zamandır peşimdeydin de hiçte sıradan olmayan bir günü seçtin yakalamak için ruhumu? Hep duyduğum o adı, ilk defa işitmiş gibi kulağımda yüreğime fısıldayıverdin harf harf  hep bildiğim o yüzü  ilk defa görmüş gibi ince ince. Silinmemecesine kazıyı verdin belleğime göz göz?

Eyy aşk…

Görünen o ki yeni kelimelerin vakti geldi diyorsun  şimdi bana sen, anladım. O halde önce çözülüvermeli önce iplik iplik, çırılçıplak, en içine, en yüreğine kadar, arınmalı… ve sonra yeniden başlamalı; içinde ilk defaymışcasına yaşananların o vazgeçilmez tadı… ve her bir parçayla yeniden ve daha sıkı bağlamalı, bağlanmalı hayata,

Ve adını sadece ve sadece aşk koymalı…

7 Ocak 2013 Pazartesi

Kimsenin kimse için ölmediği bir yüzyılın kadınıyım.

Ben seni bir zamanlar sevmiş miydim?
O kadın ben miydim, emin misin?
Sana da söylemiş miydim “gidersen ölürüm, sensiz yaşayamam” gibi bir şeyler?
Ne yalancıyım!
Ben her aşkı masal, her masalı da gerçek sanırım.
Bu benim sanırım.
Bak hala yaşıyorum.
Kimsenin kimse için ölmediği bir yüzyılın kadınıyım.
Ayrılığa alışığım!
Tenim de yara tutmuyor artık eskisi gibi.
Yaralarım başa çıkabileceğimden daha derin olmuyor.
Ve yaralanmak, eskisi kadar değmiyor hiç kimseye…
Oysa istemez miyim sanıyorsun uğruna kitaplar yazılacak bir ayrılığı?
Yarım kalan şarkıları tamamlamak istemez miyim?
Bağıra çağıra ağlamak istemez miyim sanıyorsun?
İsterim…
Ama ne Necla o eski Necla, ne de Nejat eski Nejat.
Türk filmlerinin acıklı sonlarına benzemiyor şimdiki ayrılıklar.
Kimseyi kendinden alıp götürmüyor dolayısıyla da aşklar.
Herkes kendinde kalıyor.
Herkes kendine kalıyor…
Ne yapayım söyle?
Hâlâ “bir aşk uğruna ölebilir olmak" için, ne yapayım?
Yüzyıla kafamı tutayım?
Yoksa direnmemiş gibi mi yapayım bunca ayrılığa?
Bunca yarayı sarmamış, saramamış gibi mi yapayım?
“Mış” gibi yapamam bilirsin hiçbir şeyi.
İnsan her ayrılıkta biraz daha alışıyor..