7 Ocak 2013 Pazartesi

Kimsenin kimse için ölmediği bir yüzyılın kadınıyım.

Ben seni bir zamanlar sevmiş miydim?
O kadın ben miydim, emin misin?
Sana da söylemiş miydim “gidersen ölürüm, sensiz yaşayamam” gibi bir şeyler?
Ne yalancıyım!
Ben her aşkı masal, her masalı da gerçek sanırım.
Bu benim sanırım.
Bak hala yaşıyorum.
Kimsenin kimse için ölmediği bir yüzyılın kadınıyım.
Ayrılığa alışığım!
Tenim de yara tutmuyor artık eskisi gibi.
Yaralarım başa çıkabileceğimden daha derin olmuyor.
Ve yaralanmak, eskisi kadar değmiyor hiç kimseye…
Oysa istemez miyim sanıyorsun uğruna kitaplar yazılacak bir ayrılığı?
Yarım kalan şarkıları tamamlamak istemez miyim?
Bağıra çağıra ağlamak istemez miyim sanıyorsun?
İsterim…
Ama ne Necla o eski Necla, ne de Nejat eski Nejat.
Türk filmlerinin acıklı sonlarına benzemiyor şimdiki ayrılıklar.
Kimseyi kendinden alıp götürmüyor dolayısıyla da aşklar.
Herkes kendinde kalıyor.
Herkes kendine kalıyor…
Ne yapayım söyle?
Hâlâ “bir aşk uğruna ölebilir olmak" için, ne yapayım?
Yüzyıla kafamı tutayım?
Yoksa direnmemiş gibi mi yapayım bunca ayrılığa?
Bunca yarayı sarmamış, saramamış gibi mi yapayım?
“Mış” gibi yapamam bilirsin hiçbir şeyi.
İnsan her ayrılıkta biraz daha alışıyor..

Hiç yorum yok: